Enfeksiyon Hastalıkları İnsan Sağlığı için En Büyük Tehdit

Enfeksiyon hastalıklarının tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Tarih boyunca insan hayatını ve gelişmesini enfeksiyon hastalıkları ve bunlara neden olan mikroorganizmalar kadar etkileyen bir başka faktör daha yok. 2020 verilerine göre alt solunum yolu enfeksiyonları dünyanın en ölümcül bulaşıcı hastalığı ve tüm dünyada ölümlerin 4. en sık nedeni. Bugün birçok hastalığın nedeni bilinmezken, enfeksiyon hastalıklarının nedeni biliniyor. Normalde birçok organizma vücudumuza zarar vermeden yaşıyor. Hatta çoğu bakteri vücudumuza yardımcı oluyor. Ancak belirli koşullar altında bazı organizmalar hastalığa neden olabiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; AIDS, sıtma ve tüberküloz yıllık tüm bulaşıcı hastalık ölümlerinin yarısından (yaklaşık 5 milyon) sorumlu. Güncel istatistiklere göre Hepatit B, dünyadaki en yaygın bulaşıcı hastalık ve yaklaşık 2 milyar insanı etkiliyor. Bu sayı, dünya nüfusunun dörtte birinden fazla. Tropikal ve subtropikal iklimlerde çocukları en çok etkileme eğiliminde olan sivrisinek kaynaklı bir hastalık olan sıtma ise yılda 500 milyondan fazla insanı etkiliyor ve 1 ila 3 milyon kişinin ölümüne yol açıyor. Hepatit C, Hepatit B’ye göre daha az görülmesine rağmen çoğunlukla kronikleşmesi açısından önemli. Her yıl dünyada 3 ila 4 milyon yeni Hepatit C vakası bildiriliyor ve yaklaşık 180 milyon insan bu kronik rahatsızlıktan muzdarip olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD), ülkemizde enfeksiyon hastalıkları konusunda farkındalığı artırmak, COVID-19 ve alanları ile ilgili pek çok konuyu tartışıp, yenilikleri bilim insanlarıyla paylaşmak amacıyla 20-23 Mayıs’ta 9. Türkiye EKMUD Uluslararası Bilimsel Platformu’nu düzenledi. Bilimsel platformda farklı 45 oturumda 192 alanında uzman hekim görev aldı.

Düzenlenen basın toplantısında enfeksiyon kaynaklı ölümlerin dünya genelinde azaltılması için COVID-19 enfeksiyonu, yaşam boyu bağışıklama ve aşılar, hastane enfeksiyonu, HIV enfeksiyonu, diyabetik ayak enfeksiyonu, sepsis enfeksiyonu ve invaziv mantar enfeksiyonları gibi konular hakkında önemli bilgiler paylaşıldı.

“COVID-19 pandemisi nedeniyle bir yılı aşkın süredir eğitimleri online sürdürüyoruz”

Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Canan Ağalar, “COVID-19 pandemisi nedeniyle bir yılı aşkın süredir eğitimleri online sürdürüyoruz. Bu dönemde bizim takip ettiğimiz (HIV, Hepatit B, Hepatit C, Diyabetik yarası olan gibi) pek çok hasta grubunun takiplerinde aksamalar oldu. Bu dönemde eğitim alan araştırma görevlileri COVID-19 dışı vakaları yeteri kadar göremedi. Bu eksikleri online eğitimler ile tamamlamaya çalışıyoruz. 2020 yılından beri bu amaçla bir kongre, 2 akademi ve 67 online toplantı düzenledik. Hekimlerimiz gündüz yoğun olarak COVID-19 servislerinde çalışıp gece istirahat saatlerinde bu toplantılara katılarak mesleklerine verdikleri önemi bizlere bir kez daha gösterdiler. Kongremiz öncesinde HIV, yara bakım, mantar enfeksiyonları tedavisi, bağışıklama, nakil sonrası enfeksiyon hastalıkları yönetimi başlıklı 5 farklı kurs düzenledik. Kongrede 45 oturumda 192 uzman hekimimiz görev aldı” dedi.

Salgının tüm dünyada kontrol altına alınabilmesi için aşı çok önemli bir öncelik

EKMUD Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İrfan Şencan, “COVID-19 hastalığının 11 Mart 2020’ de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından tüm dünyayı etkileyen hastalık (pandemi) ilan edilmesinden beri başta biz enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanları olmak üzere tüm hekimlerin, sağlık çalışanlarının, toplumdaki tüm insanların gündeminde ve günlük hayatında çok önemli bir yer tutuyor. Bilinen yakın tarihte hiçbir hastalık hakkında bu kadar çok, ayrıntılı ve geniş kitleye konuşulmamıştır.                                                                                              

COVID-19 hakkında toplumu bilgilendirecek, farkında olmayı artıracak, tartışılacak yönleri ortaya koymak üzere söylenecek her şey söylendi. Diğer yandan ilgili uzmanları dışında sağlıklı değerlendirme yapılamayacak, hakkında kesinleşmiş bilgi olmayan her şey topluma yönelik ilgili, ilgisiz kişiler tarafından yaygın bir şekilde (infodemi) topluma boca edildi. Biz burada kongremizde ilgili alan uzmanlarının bilimsel değerlendirme ve tartışmalarının sonunda toplum ile paylaşılması yararlı olabilecek konuları paylaşmayı istiyoruz.

Ancak öncelikli olarak şu temel mesajları paylaşmak isteriz:

  • Hastalığın kontrollü seyredebilmesi için bulaşı azaltacak maske kullanımı, yakın temastan kaçınma ve genel hijyen kuralarına riayet etmeliyiz.
  • Salgının ülkemizde kontrol altına alınabilmesi için koruyuculuk oranları farklılıklar içerse bile mevcut COVID-19 aşılarından hangisini bulursak aşımızı yaptırmalıyız.
  • Salgının seyri hakkında daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı’nın ayrıntılı veri paylaşması, mevcut paylaşılanlar yanında hastalığı hafif veya belirtisiz geçirenleri ortaya koymaya yönelik serosürveyans verilerinin ve varyant virüs durumunu ortaya koymak için moleküler sürveyans verilerinin ortaya konulup paylaşılmasına ihtiyaç vardır.
  • Salgının dünyada kontrol altına alınabilmesi için varyantlara da etkili olacak şekilde ve toplumun tüm kesimlerine uygulanabilecek etkili aşı geliştirme çalışmalarının sürdürülmesi,
  • Aşıların tüm ülkelere ve tüm insanlara yaygın ulaşabilecek şekilde çalışılması gerekir.

Pandemi sırasında mevcut ve yeni ortaya çıkan diğer hastalıklarımızın teşhis ve tedavisinin göz ardı edilmeyip takibini sağlıklı şekilde yürütmemiz gerekir” dedi.

Doğumdan ölüme kadar her insanın aşıya ihtiyacı var

EKMUD Üyesi Prof. Dr. Meltem Taşbakan ve Sayman Uzm. Dr. Süha Şen şunları söylediler: “Bağışıklama enfeksiyon hastalıklarından korunmada temiz sudan sonra en etkili yöntemidir. Doğumdan ölüme kadar her insanın aşıya ihtiyacı vardır. Ancak erişkinlerde bağışıklama oranları ne yazık ki çocuklar kadar yeterli değildir. Erişkinler birçok enfeksiyon hastalığına çocuklar kadar duyarlı olmamakla birlikte erişkin hastalıkları daha ölümcül seyredebilmektedir. Çocukluk döneminde yapılan aşıların devamı olarak erişkinlerde aşılama sürdürülmelidir. Erişkin yaş grubuna özgü aşılamalarla birçok hastalıklardan korunmak mümkündür.

Bu nedenle hedefimiz ‘Yaşam Boyu Bağışıklama Programı’nın uygulanmasıdır. Bu bağlamda ülkemizde 2016 yılında yayınlanan ‘Risk Grubu Aşılamaları’ genelgesi doğrultusunda çok sayıda 65 yaş üzerinde kişi ve risk grubu aşılanmıştır. Hedef kitlenin tamamına ulaşabilmek için sürekli erişkin aşılamanın gündemde tutulmasının önemli olduğunu düşünmekteyiz.

Risk grubundan bağımsız olarak; primer aşı şemasını tamamlamış tüm erişkinler 10 yılda bir mutlaka tetanoz aşısını olmalıdır. Her yıl grip aşısı da ihmal edilmemesi gereken aşılardandır. Hepatit B aşısı 1998 sonrasında doğan tüm bebeklere yapılmaya başlandığı için bu tarihten önce doğanlar hepatit B açısından duyarlı olabilir. Bu nedenle hepatit B aşısı bağışık olmayan kişiler yapılmalıdır. Risk gruplarına göre pnömokok, meningokok, zona, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği, hepatit A ve HPV aşıları uygulanmalıdır.

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği olarak erişkin bağışıklamasına çok önem veriyoruz. Bu konuda 3. güncellemesini 2019 yılında yaptığımız ‘’EKMUD Erişkin Bağışıklama Rehberi’’ pek çok hekimimiz için başucu kitabıdır.”

Sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonlar dünya genelinde önemli bir sorun

 

EKMUD Üyesi Prof. Dr. Meltem Arzu Yetkin şunları belirtti: “Sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonlar sağlık hizmeti sunumu sırasında gelişen enfeksiyonlar olup daha önceleri hastane enfeksiyonları olarak adlandırılmaktaydılar. Sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonlar sadece ülkemizde değil tüm dünya genelinde önemli bir sorun olup, ölüm nedenleri sıralamasında ilk on içerisinde bulunmaktadırlar. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı bir araştırmada hastaneye yatan her 100 hastada hastane enfeksiyonu gelişme oranı gelir düzeyi yüksek ülkelerde 7 hasta, gelişmekte olan ülkelerde ise 10 hasta olduğunu bildirmiş olup, hastalık gelişen bu hastaların yüzde 10’nunda da ölüm gözlendiğini belirtmişlerdir. Bu konuda yapılan başka çalışmalar incelendiğinde yüksek gelir seviyesine sahip ülkelerde yatan hastaların yüzde 5-15’inde hastane enfeksiyonu gelişmekte ve maalesef bu oran hastaların yoğun bakım ünitelerinde yatması ile birlikte artmakta ve yüzde 9-37 oranlarına ulaşabilmektedir. Gelişen bu enfeksiyonların sonucunda da hastaların hastanelerde ve özellikle yoğun bakım ünitelerinde kalma süreleri uzamakta, hastalara ek tedaviler uygulanmakta ve bütün bu uygulamalar da sağlık sistemine ek maliyet getirmektedir.

Burada vurgulanması gereken başka önemli konu da hastane enfeksiyonlarına neden olan mikroorganizmaların sahip oldukları direnç mekanizmalarıdır. Bu enfeksiyonlara neden olan mikroorganizmalarda çoğunlukla birden fazla antibiyotiğe direnç mevcut olduğundan bu enfeksiyonları tedavi etmekte zor olmakta ve hatta bazen panrezistan mikroorganizma ile enfeksiyon gelişmesi durumunda hastalar kaybedilebilmektedir.

Sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonlar gerekli tedbirlerin alınması ile sıklığı azaltılabilir. Alınabilecek en basit önlemlerden birisi el hijyeni uygulamaktır. Sağlık çalışanları, hastalarına uygulayacakları her türlü işlemden önce sağlık sistemi ilişkili enfeksiyon gelişebileceği bilincinde olmalı ve hastalarına gerekli asepsi ve antisepsi önlemleri alarak müdahale etmeleri sağlık sistemi ilişkili enfeksiyon gelişimini azaltacak diğer önlemlerdir.”

Aşı ile HIV enfeksiyonun önlenmesi ile ilgili çalışmalar son hızla devam ediyor

EKMUD Önceki Başkanı Prof. Dr. Hürrem Bodur ve Üyesi Prof. Dr. Behice Kurtaran HIV enfeksiyonu hakkında şunları söyledi: “HIV enfeksiyonu tanı aldığı 1980’li yıllardaki öldürücü, tedavinin pek de yararlı olmadığı ve çağın vebası imajından, 2000’li yıllardan sonra kullanıma giren etkili tedavilerle sıyrılmayı başarırken, hala belki de dünyanın en uzun süren ve en çok can kayıplarından birine neden olan pandemi olma durumunu, özellikle de gelişmekte olan ve düşük gelir düzeyine sahip ülkelerde sürdürmektedir. Sahra altı Afrika dünya üzerindeki vakaların çoğuna ev sahipliği yapmaktadır. Batı ve Kuzey Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni vaka sayısı giderek azalırken, Doğu Avrupa ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkelerde vaka sayısındaki artış devam etmektedir. Aslında tanı sonrası bakım ve tedavi ile neredeyse sağlıklı bireylerin yaşam süresine yakın bir ömür sürebilen, aile kuran, sağlıklı çocuk sahibi olabilen, çocuklarının büyüdüğünü gören, bulaştırmayan ve sağlıklı yaşlanabilen HIV ile enfekte bireyleri izlenmesini, bilimin ne denli değerli olduğunun güçlü bir göstergesi olarak kabul etmemek mümkün değildir. Asıl sorun ise bu hastaların tanıya ve dolayısıyla en kısa sürede tedaviye ulaşmasının sağlanmasıdır. Aşı ile HIV enfeksiyonun önlenmesi ve kür (şifa) ile tedavisiz ve tam virüssüz bir yaşamın sağlanması ile ilgili çalışmalarının COVID-19 pandemisine rağmen son hızla devam ettiğini söylemek mümkündür.”

Diyabetin ayak komplikasyonu, dünyada her 30 saniyede bir ayak kaybına neden oluyor

EKMUD Başkanı Prof. Dr. Canan Ağalar ve Genel Sekreteri Prof. Dr. İsmail Yaşar Avcı, “Diyabetik ayak enfeksiyonları en ciddi sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Dünyada 450 milyondan fazla diyabetli bulunmaktadır. Bunların yüzde 90’ından fazlası da Tip II diyabet olup obezitenin artışına paralel olarak artmaya devam etmektedir. Türkiye 7 milyondan fazla diyabet hastası ile Avrupa’da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Ülkemizde 1 milyon üzerinde diyabetik ayak yarası ve 500.000 diyabetik ayak enfeksiyonu bulunmaktadır.

Diyabetin ayak komplikasyonu, dünyada her 30 saniyede bir ayak kaybına neden olmaktadır. Ülkemizde de yılda 12 bin civarında ampütasyon yapılmaktadır.

Diyabet komplikasyonları nedeniyle yıllık 5 milyar TL civarında bir maliyet Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmaktadır.  Bu nedenle diyabet ve komplikasyonlarının önlenmesi ayrı bir öneme sahiptir. Diyabetik ayak enfeksiyonlarının önlenmesinde öncelikle diyabetik ayak yaralarının önlenmesi ve diyabet hastalarının ayak bakımının sağlanmasıdır. Gelişen enfeksiyonların tedavisi erken dönemde ve uygun şekilde yapılmalıdır. Diyabetik ayak enfeksiyonları sıklıkla yumuşak dokuda başlar, sonra derin dokulara kemiğe yayılabilir. Diyabetik ayak enfeksiyonları sonucunda arasında sıklıkla osteomyelit ve gangren gelişmektedir. Diyabetik ayak enfeksiyonlarına neden olan enfeksiyon etkenleri Staphylococcus aureus, Streptococcus agalactiae, Streptococcus pyogenes ve Enterekoklar gibi dirençli gram pozitif koklar ve/veya Genişletilmiş Spektrumlu Beta Laktamaz üreten gram negatif basillerdir. Bu etkenlerin antibiyotiklere direnç gelişimi giderek artmakta ve yeni antibiyotiklere olan ihtiyaç artmasına karşı çok fazla yeni antibiyotik geliştirilememektedir.  Korunma tedaviden daha sağlıklı, kolay ve ekonomiktir” dedi.

Sepsis enfeksiyonu tüm dünyada önlenebilir ölümlerin bir numaralı nedenidir

EKMUD Üyesi Doç. Dr. Yasemin Çağ ise “Enfeksiyonlar sepsis adı verilen ölümcül bir tabloya neden olabilirler. Sepsis, vücudun bir enfeksiyona verdiği aşırı tepkidir. Vücudunuzun herhangi bir bölgesindeki enfeksiyon bir zincirleme reaksiyonu tetiklediğinde sepsis meydana gelir ve zamanında tedavi edilmezse hızla doku hasarına, organ yetmezliğine ve ölüme yol açabilir. Dünya çapında her yıl en az 11 milyon kişi sepsis nedeniyle ölmektedir. Ancak insanların çok azı sepsis hakkında gerçekten bilgi sahibidir. Sepsis erken teşhis edilir ve tedavi edilirse sepsise bağlı ölümlerin yaklaşık yarısı önlenebilmektedir. Sepsis tüm dünyada önlenebilir ölümlerin bir numaralı nedenidir. Özellikle 65 yaş üstü yetişkinler ve diyabet, akciğer hastalığı, kanser ve böbrek hastalığı gibi kronik tıbbi rahatsızlıkları olan veya bağışıklık sistemi bozuk olan kişiler sepsis açısından daha yüksek risk altındadır. Sepsisin başlıca bulguları; yüksek kalp hızı, tansiyon düşüklüğü, ateş, titreme veya vücut sıcaklığının çok düşük olması, bilinç bozukluğu, nefes darlığıdır. Sizde veya sevdiklerinizde bu sayılan belirti ve bulgulardan birkaçı mevcutsa acil tıbbi yardım için bir sağlık kuruluşuna başvurmanız hayat kurtarıcı olabilir” dedi.

İnvaziv mantar tedavisinin hemen başlanması hayat kurtarıcı olabilir

EKMUD Üyesi Prof. Dr. Nurettin Erben: “İnvaziv mantar enfeksiyonları, bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde görülür. Bağışıklık sisteminin baskılandığı en ağır durum  ‘nötrofil’ adı verilen beyaz kan hücrelerinin yeterli olmadığında ortaya çıkar. Nötrofiller vücudunuzun enfeksiyonlar ile savaşmasına yardımcı olur. Bazı kanser türlerinde veya bazı hastalıkların tedavisi, nötrofil sayısının yetersiz olmasına neden olabilir. Bağışık sistemi ayrıca, kemik iliği nakli veya organ nakli olan kişilerde de baskılanır. Bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde hem mayalar hem de küfler, ciddi invaziv mantar enfeksiyonlarına neden olur. Aspergillus, lösemi hastalarında en sık görülen küf grubu mantardır ve kemoterapi alan lösemi hastalarının yaklaşık yüzde 10’unda görülmektedir. Sağlıklı bireylerde hastalık tablosu oluşturamayan Aspergillus, kanser hastalarında akciğerleri tutarak hastalık oluşturur. Kandida maya grubu mantar olup vücutta hemen hemen her organda enfeksiyona neden olabilir.  Çoğu zaman kan akımına karışır. İnvaziv mantar enfeksiyonları oldukça ağır seyreder ve çoğu zaman bu enfeksiyonlar nedeniyle hastalar yaşamlarını kaybederler. Bundan dolayı kemoterapi alan hastalarda mantar enfeksiyonu gelişimini engellemek çok önemlidir. Tüm önlemlere rağmen mantar enfeksiyonu gelişirse erken tanı konulup mantar tedavisinin hemen başlanması hayat kurtarıcı olabilir” diye konuştu.

İlginizi çekebilir

MSD, ESG Uygulamalarıyla Paydaşları ve Toplum için Değer Yaratıyor

MSD Türkiye Hasta Erişim ve Kurumsal İlişkiler Direktörü Uğur Akpamuk, MSD’nin sürdürülebilirlik stratejisini, etki alanlarını ve kurum içi girişimlerinin hayata geçirdiği uygulamaları anlattı.