Bipolar Bozukluk ve Metabolizma – Duygudurum İlişkisi

Bipolar bozukluk alanındaki çalışmaları ile hem Türkiye’de hem de yurt dışında adından sıkça söz ettiren Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Yıldız ile bipolar bozukluğun seyri, tanısı ve tedavisi ile metabolizma ve duygudurum ilişkisi üzerine konuştuk.

Bipolar bozukluk nedir? Nasıl tanı konur?

Bipolar kavramı, duygudurumun bazı zamanlarda normalin ötesinde yükselmesini, bazı zamanlarda da çökmesini anlatır. Yükseliş dönemlerine manik dönemler denir.  Kişi o dönemlerde kendini çok iyi, çok enerjik, çok üstün hissedebilir. Bu dönemlerde kişinin engellenme eşiği düşer, yani çabuk sinirlenir ve normalde yapmayacağı taşkınlıklar yapabilir. Yine bu dönemlerde kişinin uyku ihtiyacı azalır, çağrışımları hızlanır, çok konuşur, yeni plan ve projelere, yeni parlak fikirlere açık bir şekilde beyin hızlı çalışır. Çok para harcama, aşırı cinsellik, tedbirsiz ve gözü kara bir şekilde zevk veren aktivitelere düşkünlük yine bu dönemlere özgüdür. Bazen bu belirtiler hafif seyreder ve kişinin yaşam verimliliğini bozmaktan ziyade artırır ki böyle olduğunda buna hipomanik atak denir. Bazen de bu belirtiler nedeniyle kişinin iş yaşamı, evliliği, kişilerarası ilişkileri bozulur, mali yönden ya da kanuni açıdan zarara uğrar, bu duruma artık hipomanik değil, manik atak denir. Bazen de bu belirtilere psikotik belirtiler dediğimiz gerçek dışı inanışlar ya da algısal yaşantılar eşlik edebilir. Öyle ki kişi TV, radyo veya gazeteden ya da etrafındaki şeylerin düzenleniş biçimlerinden özel anlamlar çıkarabilir veya sesler duyabilir, çeşitli görüntüler görebilir ki buna da psikotik özellikli manik atak denir. Kişi yaşamı boyunca bir tek manik atak dahi geçirmiş olsa tanısı bipolar bozukluk tip I’dir.

Çöküş dönemlerinde ise, kişi çökkün karamsar bir duyguduruma kapılır, hemen hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelir, enerjisizlik, yorgunluk bitkinlik, uykuda artma ya da uyuyamama, iştahsızlık ya da iştah artışı, kendini değersiz hissetme veya suçluluk duyguları, ölüm düşünceleri, düşünememe, karar verememe çökkün dönemlerin karakteristik özelliklerindendir. Bipolar bozuklukta hemen her zaman yükseliş dönemlerinin yanı sıra bu çöküş dönemleri de yaşanır ve kişi en büyük intihar riskini depresyon atağı dediğimiz bu çöküş dönemlerinde taşır.

Bipolar II bozukluk dediğimiz diğer tipinde ise en az bir hipomanik ve en az bir depresif atak yaşanmıştır. Bu kişiler asla manik atak geçirmemiştir. Hipomanik atak aslında manik atağa benzer. Ancak hipomanik atakta işlevsellikte yani kişinin yaşam verimliliğinde bozulma olmaz, psikotik belirtiler görülmez, hastaneye yatış gerekmez.

Bir de hipomani benzeri ancak hipomani tanı ölçütlerini karşılamayan ve depresyon benzeri, ancak depresyon tanı ölçütlerini de karşılamayan pek çok dönemin en az iki yıl süreyle kronik seyir gösterdiği durumlar vardır ki bu durumlara da siklotimik bozukluk denir. Özellikle psikotik belirtiler eşliğinde seyreden bipolar I bozukluk bazen şizofreni, şizoaffektif ya da şizobipolar bozuklukla karışabilir. Ayırıcı tanıda hekimlerin sorgularken, hasta ve hasta yakınlarının da yanıt verirken dikkat edeceği en önemli husus; psikotik belirtilerle duygudurum belirtilerinin eş zamanlı görülüp görülmediğidir. Kişi bir manik ya da depresif atak sırasında ataklarla eş zamanlı olarak psikotik belirtiler, yani sanrı dediğimiz düşünce bozuklukları ya da halüsinasyon dediğimiz gerçek dışı algısal yaşantılar yaşıyorsa ayırıcı tanı sorunu yoktur, zira bu durum psikotik özellik gösteren bipolar bozukluktur. Hatta bu psikotik özellikli duygudurum atakları sırasında, manik veya depresif belirtilerin olmadığı, sadece psikotik belirtilerin olduğu günler de yaşanabilir. Ancak bu süre en fazla 13 gündür. Psikotik belirtiler, 14 gün ve daha uzun süre duygudurum belirtileri olmaksızın tek başına yaşanırsa, o zaman zaten bipolar olma olasılığı ortadan kalkar, tanı şizobipolar (şizoaffektif) ya da şizofreni olur. 

Bipolar II bozuklukta hipoamanik ataklar göz ardı edilip sorgulanmazsa ya da tespit edilemezse unipolar ya da major depresif bozukluk ile karışabilir. Ayrıca bipolar I bozuklukta da karma ataklar depresyon zannedilerek yine yanlış bir şekilde tek uçlu depresyon tanısı konulabilir.

Bipolar depresyon ile majör depresyon arasındaki fark nedir?           

Klinik anlamda depresyon dediğimiz durum, aslında majör depresif ataktır. Major depresif atak diyebilmek için ise, kişinin en az iki hafta süre ile kendisini çökkün, karamsar, mutsuz hissettiği ve/veya normalde zevk aldığı şeylerden zevk alamadığı veya bunlara eskisi kadar ilgi duymadığı bir dönem olması gerekir. Bu iki temel belirtiden en az biri olmak üzere, aynı dönemde bu duruma eşlik eden iştah ve/veya kilo değişiklikleri, uyuyamama veya çok uyuma, değersiz ya da suçlu hissetme, enerjisizlik yorgunluk bitkinlik hali, düşünememe veya odaklanamama veya kararsızlık hali, hayatı yaşamaya değer bulmama veya ölsem de kurtulsam düşünceleri, ağır çekimde gibi olma ya da huzursuzluk hali gibi belirtilerin en az 4’ü eşlik ediyorsa ve kişi bu durumdan rahatsız hissediyor ve/veya bu durum nedeniyle yaşam verimliliği düşüyorsa buna majör depresif atak denir ve hastalığın adı, ister tek bir depresyon atağı olsun, ister birden çok atak olsun majör depresif bozukluk olur. Ayrıca, yanlış bir algıya yol açmamak için belirtelim ki minör depresyon atağı veya minör depresif bozukluk diye bir kavram yoktur. Majör depresif ataklar, hafif, orta veya ağır şiddette olabilir; ağır şiddette olanlar ise, psikotik özellikli veya psikotik özellik göstermeyen şekilde seyredebilir. Psikotik özellik dediğimiz ise, tartışmayla değiştirilemeyen, kültür ve dinle açıklanamayan yanlış düşünce ve inanışlar veya beş duyu organı ile algılanamayan ve gerçekte olmayan algısal yaşantılardır. Majör depresif ataklar, tek uçlu depresif bozukluk ya da majör depresif bozukluk seyrinde de görülebilir, iki uçlu yani bipolar duygudurum bozukluklarının seyri esnasında da görülebilir. Bipolar depresyon mu, unipolar depresyon mu olduğu geçmiş ya da şimdiki manik veya hipomanik atakların hastalık seyrine dahil olup olmasıyla ayrılır. Manik ya da hipomanik ataklar ise, kendini çok iyi veya heyecanlı, enerjik hissetme veya sinirlenmeye yatkın olma haline eşlik eden uyku ihtiyacında azalma, özgüven artışı ya da büyüklük duyguları, düşünce akışının hızlanması, artmış konuşkanlık, amaca yönelik aktivitelerin artması ve riskli davranışlara yatkınlık ile kendini gösterir.

Hangisinin tedavisi daha zordur?

Majör depresif atakların şiddeti, süresi ve tedaviye yanıt hem bipolar bozukluklarda hem de unipolar depresif bozuklukta kişiden kişiye hatta aynı kişide yıllar içinde ataktan atağa değişkenlik gösterebilir. Ancak hem klinisyenler hem de etkilenen bireyler için bipolar depresyonla mücadele etmek görece daha zordur. Çünkü unipolar depresyon tedavisinde 30’dan fazla antidepresan ilaç kullanabilme şansı varken, bipolar depresyonda hastalığın iki uçlu doğasından dolayı antidepresanlarla tetiklenebilecek manik kayma riski olduğu için her antidepresan kullanılamaz; kullanılanlara da unipolar depresyonda olduğu kadar rahat yanıt alınamaz. Ayrıca, bipolar depresyonların özellikle de bipolar bozukluk tip II seyrinde ortaya çıkan depresyonların doğasında hiperfaji (çok yeme, artmış iştah), bazen günde 16-18 saati bulan hipersomni (çok uyuma) ve ağır enerjisizlik sık görülür. Bipolar depresyon tedavisi için onaylı az sayıdaki ilaç seçeneğinin önemli bir kısmında da artmış uyku ve iştah/kilo yan etkisi olması klinisyenler için tedavi seçiminde önemli bir engel teşkil eder. Ayrıca, bipolar depresyonlar çok daha kronik seyirli olabilir ve işlevselliği önemli ölçüde bozabilir.

Bipolar depresyon neden bu kadar inatçıdır, çaresi var mıdır?

Bipolar bozukluğun manik/hipomanik, yani yükselme dönemlerinde beyinde inanılmaz bir dopamin salınımı olur ve yükselme dönemi bittiğinde dopamin tükenmiş olur. Bu söz konusu mekanizma açısından çok sade bir tanımlama da olsa doğrudur ve sıklıkla manik ya da hipomanik atakların sonrasında ortaya çıkan majör depresyon ataklarını açıklar. Beyin dopamin kaynaklarını aşırı kullanmış ve artık ilaç desteği ile bile kolayca dopamin üretemez bir hale gelmiştir. Öte yandan az önce de ifade ettiğimiz gibi bipolar depresyon tedavisi için seçenekler unipolar yani tek uçlu depresyon kadar bol değildir ve etkililiği ispatlanmış tedavilerin çoğunun yan etkileri depresyon atağındaki bipolar hastanın hâlihazırda artmış uykusu ve iştahı açısından kabul görmez. Tüm bu faktörler bipolar depresyonu tedavisi güç inatçı bir durum haline getirir. Çaresi var mı sorunuza gelince, evet tabii ki çaresi var. Bipolar depresyon tedavisi için kanıta dayalı yeni analizler hâlihazırda onaylı mevcut seçeneklerin üzerine yeni tedavi stratejileri ortaya çıkarmıştır. Bunlardan en güncel ve en sistematik olan iki tanesi tarafımızca derlenmiş olup, biri alanın en prestijli dergilerinden olan Lancet’de birkaç ay önce yayınlanmıştır. Diğeri ise, yine klinisyenler için kolay yorumlanabilir bir rehber niteliğinde hazırlanmış kanıta dayalı sistematik bir sentez olup yakın zamanda okuyucuları ile buluşacaktır.

Bipolar bozukluğun seyri veya tedavisi hakkında yeni gelişmeler var mı?

Az önce bahsettiğim iki yazıyı en güncel bilgiler ile bipolar depresyon tedavisi uygulamak isteyen meslektaşlarımız için tavsiye ediyorum: Yıldız ve ark., Lancet Psychiatry 2023 ve Yıldız & Yalın Neuropsychobiology, invited review, in press. Çok net ve kanıta dayalı bir şekilde en yararlı bilgileri özetleyen bu iki eser şu an dirençli veya dirençsiz bipolar depresyon tedavisi için tam bir rehber niteliğinde. Ayrıca, Oxford University Press (OUP) tarafından Amerika ve Avrupa’da yayımlanan The Bipolar Book: History, Neurobiology, and Treatment’ın birebir Türkçe çevirisi çok büyük emeklerle titizlikle hazırlandı ve OUP in izniyle Türkiye’de yayımlandı. Bipolar bozukluk ile ilgili tüm alanları bilimsel veriler ışığında ele alan bir eser ve nihayet kendi dilimizde kendi ülkemizde ve orjinaline göre çok daha avantajlı fiyatlarla çıktı.

Bu eserler zaten güncel bilgileri en doğru ve güzel biçimde aktaracaktır. Ancak, burada da bahsetmeye değer iki gelişme bipolar bozukluğun hem genel sistemik olarak hem de beyinde bir hızlı yaşlanmaya yol açtığıdır ki bu yaşlanmaların her ikisi de beden kitle indeksi yüksek vakalarda daha da hızlı olmaktadır. O yüzden bipolar bozukluk ataklar dışında da beyine ve vücuda zarar verebilen önemli bir hastalıktır ve en iyi şekilde tedavi edilmelidir ki gerek atakların gerekse bu hızlı yaşlanmanın kişinin hayatına verdiği/vereceği zararların önüne geçilebilsin.

Metabolizma ile duygudurum arasında nasıl bir ilişki var? 

Yakın zamanlarda tamamlanan bir beyin görüntüleme çalışmasında beden kitle indeksi yüksek bipolar hastaların beynindeki gri cevher kaybının, beden kitle indeksi düşük bipolar hastaların beynindeki gri cevher kaybına oranla daha fazla olduğunu gösterdi. Ayrıca, bipolar bozukluğu olan bireylerin beklenen ortalama yaşam süresinin intihardan bağımsız olarak genel topluma göre 13,6 yıl daha kısa olduğu gösterildi. Bu yaşam yılı kaybı da artmış sistemik toksisite ve metabolik riskler ile ilişkilendirildi.

Kilomuz beyin yaşlanmamızı mı etkiliyor, nasıl? 

Bipolar olalım ya da olmayalım, kan şekerimizdeki hızlı yükseliş ve inişler, kılcal damarlarımızda karamelleşmiş şekerin birikmesini sağlıyor ve bu büyük damar duvarlarımızdaki kılcal damarları da kapsıyor, yani büyük damarlarımızın duvarı zarar görüyor. Bu zarar görmüş duvara kanımızda dolaşan yüksek seviyedeki yağlar takılıyor ve o yağlara da kanımızdaki kalsiyum çökerek damar duvarlarımızın iç çeperinde tıkayıcı bir çimento gibi davranıyor. Benzer bir durum beynimizdeki kılcal ve büyük damarlar için de söz konusu. Kanlanma bozulunca zaten organ zedelenmeleri hızla tetikleniyor. Buna bir de bipolar bozukluk veya başka nedenlerle sahneye çıkan enflamatuvar yani yangısal süreçler ve toksik-zehirli bazı iç moleküller eklenince hızlı yaşlanma süreci kolayca gelişiyor. Özetle, bipolar olalım ya da olmayalım, açlık insülin düzeyimizi, 3 aylık şekerimizi yansıtan HbA1c düzeyimizi, kanımızda dolaşan yağları ideal seviyelerde tutmamız ruh ve beden estetiğini koruyarak olabildiğince uzun ve kaliteli yaşamamız için farz! 

Neden bir YouTube kanalı açtınız, kimlere hitap ediyor, hangi konular hakkında paylaşım yapacaksınız?

Biz akademisyenler, bilim ve araştırma yolculuğunda ilerlerken uzun yıllar ancak öğrencilerimize ve meslektaşlarımıza eğitim verebildik. Oysa, psikiyatri gibi bir alan günlük yaşama dair o kadar çok konu barındırıyor ve toplum olarak bu konularda o kadar doğru bildiğimiz yanlışlar ve eksikler var ki. Psikiyatrinin kapsama alanı içindeki konuları ele alan ‘İstanbullu Gelin’, ‘Masumlar Apartmanı’, ‘Kırmızı Oda’, ‘Camdaki Kız’, ‘Yalı Çapkını’ gibi dizileri toplumun bu kadar kucaklaması bu ihtiyacı açıkça göstermiş oldu. Bizler, çok sıra dışı insanların, çok sıra dışı yaşam öykülerine tanıklık ederken yaşanmışlıklarla bezenen teorik bilgileri etik nedenlerle üzerinden onlarca yıl geçmeden kitaplara ve dizilere aktaramayız. Bu nedenle de bu birikimlerin topluma ulaşmasını sağlayacak her kanala açık olmalıyız. Yaşadığımız zaman diliminde ise, YouTube, Instagram gibi platformlar en kolay kitle ulaşım araçları olduğu için bu platformları değerlendirerek herkesin bu birikimlere erişebilirliğini sağlamaya çalıştık.

Paylaşımlarımız, şu an çift dinamikleri ile başladı ve bekâr, evli, genç, yaşlı her yaş grubuna ve cinsiyete hitap ediyor. “Kadınları anlamak zor” diyen erkeklere, kadınların bakış açısını, düşünce biçimini, duygu akışını ve beklentilerini; “tahammül sınırlarımı zorluyor sürekli yanlış yapıyor ve yaptığı yanlışları anlamıyor” diyen kadınlara da erkeğin var oluşsal süreci itibarıyla temel odak noktalarını ve gerçekten bazı detayları nasıl göremediğini anlatmaya çalışıyoruz. Gençlere ise, doğru eş seçimini, çift olabilmenin ve kalabilmenin altın anahtarlarını ama en çok kendilerini keşif yolculuğunda nasıl ilerleyebileceklerini aktarmaya çalışıyoruz. İzlendikçe konuların çeşitliliği de artacak ve tabii ki ana konularımız olan duygudurum, kaygı, uyku, özgüven, çatışma, sosyalleşebilme, ruh ve beden estetiğinin vazgeçilemez bütünlüğü, mantık muhakeme zinciri kurma becerisi, eğitim, ihanet, vefa-vefasızlık, adalet, saygı, öfke, cinsel kimlik arayışları, dikkat eksikliği, öğrenme sanatı, kıskançlık ve olmazsa olmaz hayati yatırımlar gibi çok farklı konuları da işleyeceğiz.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

instagram.com/draysegulyildiz ve www.youtube.com/@profaysegulyildiz sayfalarımıza yorumlarınızı ve katkılarınızı bekliyoruz ki interaktif bir şekilde en ihtiyaç duyulan konuları birlikte ele alabilelim. Ayrıca bipolar bozukluk ile ilgilenen tüm klinisyenler, araştırmacılar, öğrenciler, hastalar ve yakınları için yıllardır heyecanla beklenen ve Oxford University Press yayını olan, Prof. Dr. Charles Nemeroff ve Prof. Dr .Pedro Ruiz ile birlikte editörü olmaktan onur duyduğum ve İngilizcesi sadece amozon.com üzerinden alınabilen “The Bipolar Book: History, Neurobiology, and Treatment”ın bire bir Türkçe çevirisi, “Bipolar Bozukluğun Tarihçesi, Nörobiyolojisi ve Tedavisi” kitabı da Duygudurum Vakfı adına 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızda yayınlandı. Kitaba ulaşmak isteyenler 0536 6962333 numaralı telefonu arayarak bilgi alabilirler.

İlginizi çekebilir

Türkiye’de İlaç Ruhsatlandırma Süreci ve İyileştirilmesi Gereken Alanlar

Dünyada ve Türkiye’de ilaç ruhsatlandırma süreçlerine ilişkin sorularımızı yanıtlayan İEİS Genel Sekreteri Savaş Malkoç, 2023 yılında Türkiye’de TİTCK tarafından sonuçlandırılan ilaç ruhsat başvurusu sayısının 421 olduğunu ve bu hali ile 2011-2023 yılları arasındaki ortalama yıllık 640 ruhsat sayısının oldukça altında kaldığını belirtti. Malkoç, 2024 yılının ilk 8 ayında çıkartılan ruhsat sayısının 270 adet ile sınırlı kaldığını ifade etti.