Türkiye’de 65 yıldan fazla süredir özellikli tedaviler, genel ilaçlar, aşılar ve tüketici sağlığı alanlarında halk sağlığı için çalışmalarını sürdüren Sanofi’nin Kurumsal İlişkiler ve Pazara Erişim Direktörü Güray Karacar, ülkemizde yenilikçi ilaçların pazar erişim süreçleri, Sanofi’nin projeleri, inovasyona bakış açısı ve 2024 yılı planlarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Güray Karacar
Sanofi Türkiye Kurumsal İlişkiler ve Pazara Erişim Direktörü
Sanofi’nin Türkiye’deki faaliyetlerinden kısaca bahseder misiniz? Sanofi Türkiye Kurumsal İlişkiler & Pazar Erişim Departmanı olarak çalışma alanlarınız nedir?
Sanofi olarak Türkiye’deki 65 yılı aşan ayak izimizle özellikli tedaviler, genel ilaçlar, aşılar ve tüketici sağlığı alanlarında halk sağlığı için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kurumsal ilişkiler ve pazar erişim ekibi olarak, uzun yıllara dayanan küresel tecrübemizle insanı odağımıza alıyor, hastaların tedavilere erişimini kesintisiz şekilde sağlayarak hasta yolculuğunu iyileştirme hedefiyle projelere imza atıyoruz. Bunun yanı sıra, sağlık alanında kamu politikalarının geliştirilmesini destekleyecek çalışmalar ve projeler yürütüyoruz.
Ülkemizdeki ilaçların pazar erişim süreçlerini değerlendiğinizde Türkiye’deki genel durumu AB ülkeleri ile nasıl kıyaslarsınız?
Sektörümüzde pazara erişim süreçleri, bir ilacın ruhsatlandırma aşamasından sonraki fiyatlandırma, geri ödeme ve pazara arz edilmeyi içeriyor. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de sağlık harcamaları yaşlanan nüfus, yaşam süresinin uzaması ve kronik hastalıklardaki artış gibi sebeplerle her yıl yükseliş gösteriyor.
TUİK’in açıkladığı son rakamlara göre kişi başına düşen sağlık harcaması 2021’de 4 bin 206 lira iken, 2022’de yüzde 69,8 artarak 7 bin 141 liraya yükseldiğini görüyoruz. Öte yandan ülkemizde hastaların erişimine sunulan ilaçların değer bazında yüzde 94’ü geri ödeme kapsamında olmasına rağmen, ilaç harcamalarının GSYİH’ye oranı uzun yıllardan beri yüzde 1’in altında kalıyor.
Avrupa İlaç Sanayii Dernekleri Federasyonu’nun (EFPIA) 2023’de yayımladığı ‘W.A.I.T (Hastalar Yenilikçi Tedavilere Erişimi Beklerken) Raporu’na göre, 2018-2021 yılları arasında Türkiye’de hastalara sunulan yenilikçi ilaçların sayısının
Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça sınırlı olduğu görülüyor. AB ülkelerinde hastaların ilaçlara ortalama erişilebilirlik düzeyi yüzde 45 iken Türkiye’de sadece yüzde 4. Bu doğrultuda AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlara kıyasla Türkiye’de yenilikçi ilaçlardan daha az kişinin faydalandığını görebiliyoruz. Bu da ülkemizde yenilikçi ilaçlara hastaların erişimini sürdürülebilir kılmak için finansman imkânlarının değerlendirilmesinin ve yenilikçi ilaca erişim ile ilgili dengeli ve sürdürülebilir politikalara yer verilmesinin önemini ortaya koyuyor.
Bunun yanı sıra, geri ödeme aşamasında ise diğer örnek Avrupa ülkelerine benzer şekilde, geri ödeme kararlarının hasta odaklı ve yenilikçi ilacın sunduğu temel ilave fayda ve değeri dikkate alınarak belirlenmesi büyük önem arz ediyor.
Sanofi’nin paydaşları kimlerdir? Birlikte çalıştığınız paydaşlarınız ile ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz, neler yapıyorsunuz?
Halk sağlığı adına geliştirdiğimiz tüm proje ve programlarda, sağlık otoritesi, sağlık profesyonelleri, sivil toplum örgütleri ve özel sektörden oluşan çok çeşitli bir paydaş grubu ile birlikte çalışıyoruz. Temel amacımız olan hastalıklardaki farkındalığı arttırmanın yanı sıra, bilimsel ortaklıklarla da hastayı merkezine alan, hasta yolculuğunu iyileştirmeyi hedefleyen projelere destek veriyoruz.
Projelerimizle destek verdiğimiz konu başlıklarından biri oldukça uzun bir tanı sürecine sahip olan nadir hastalıklar alanında. Adı ‘nadir’ olarak geçmesine rağmen bu hastalıkların bugün, dünyada 350 milyonu, Türkiye’de ise 6 milyon insanı etkilediği tahmin ediliyor. Tanı süreci de uzun sürerek nadir hastalıklarla kişilerin doğru teşhise ulaşması maalesef 7 yıl alabiliyor ve bu süreçte hastaların farklı branştan doktorları ziyaret etmesi gerekebiliyor. Bunun yanı sıra, nadir hastalıklarda hastaların yaklaşık yüzde 50’sini çocuklar oluşturuyor ve bu hastalığa sahip çocukların yüzde 30’u maalesef 5 yaşını göremiyor. Nadir hastalıklarda ortaya çıkan sonuçlar hem hasta olan birey, hem ailesi, hem de toplum açısından çok ağır olabiliyor.
Ayrıca nadir hastalıklara sahip bireylerin doğru merkezlere ulaşmasındaki gecikme ve tanı için gerekli teknik ve laboratuvar hizmetlerinin yetersizliği gibi durumlar, tanı sürecinde zorluklar yaratarak sürecin uzamasına da neden oluyor. Biz de bu amaçla lizozomal depo hastalıkları alanında modern tanı ve tedavi yöntemlerine yönelik araştırmalar yapmak üzere Ankara Üniversitesi ile iş birliği yaparak Nadir Hastalıklar Uygulama ve Araştırma Merkezi NADİR’in çalışmalarına bilimsel destek sağlıyoruz. Buradaki amacımız; nadir hastalıkların teşhisi, tedavisi, multidisipliner hasta takibi, klinik araştırmalar ve kayıt çalışmalarının yürütülmesi için NADİR’in bilimsel faaliyetlerin güçlendirilmesi oldu. Ayrıca bu iş birliğimiz kapsamında merkez bünyesinde, görevli akademisyenlere bilimsel araştırmalar yapma şansı sunarak veri üretmek ve yeni teknolojiler geliştirmek için rehberlik desteği vereceğiz.
Bu alandaki bir diğer çalışmamız da Kasım 2022’de, İSTMEM (İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü) ile Narin Çocuklar Projesi kapsamında imzaladığımız iş birliği anlaşması oldu. Bu iş birliğiyle de nadir hastalıklarla mücadele eden çocuk hastaların eğitim hayatlarında yaşadıkları sorunları görünür hale getirmeyi, hastalıklar hakkında öğretmenlerin farkındalığını artırıp zorluklara tüm paydaşların katkısı ile çözümler geliştirebilmek için bu çocuklara doğru ilk yaklaşım ve sorumluluk sınırları konusunda akademik bilgilendirilme yapılmasını, temel ve özel ihtiyaçlarına erişimlerinin kolaylaştırılması ve eğitim hayatlarının uyum içinde devamlılığının sağlanmasına yönelik faydalar elde etmeyi amaçlıyoruz.
Bir diğer odak noktamız ise diyabet hastalığı. Bugün diyabet 21. yüzyılın en büyük küresel sağlık sorunlarından biri olarak görülmekte. Diyabet belirti göstermeden uzun yıllar varlığını sürdürebilen, sinsice ilerleyen bir hastalık. Bu yüzden de diyabetle yaşayan bireylerin yaklaşık yarısının hastalığının farkında olmadığı tahmin ediliyor. Bu doğrultuda bireysel farkındalık ve düzenli kontrolün oldukça kritik olduğu bu hastalık için biz de Sanofi olarak üstümüze düşeni yapıyor, farkındalık çalışmalarımız ile diyabetin toplumsal etkisini en aza indirmeyi hedefliyoruz.
Bu alandaki en önemli projemiz hiç kuşkusuz Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Derneği iş birliği ve Sanofi’nin koşulsuz desteği ile 2010 yılında hayata geçen ‘Okulda Diyabet Programı’. Program ile okullarda tip 1 diyabetin erken tanısına destek olmak, diyabet farkındalığını artırmak ve diyabetli çocukların okuldaki yaşam kalitelerini yükseltmeyi amaçlıyoruz. Tip 1 diyabetli öğrencilerin okulda tedavilerinin kesintisiz olarak devam edebilmesi ve kendi akranları gibi bütün okul aktivitelerine katılmalarının sağlanabilmesi için bütün okul çalışanlarının bu konudaki katılımının ve desteğinin çok önemli olduğunu biliyoruz.
Program kapsamında bugüne kadar 60 bin okul, 585 bin öğretmen, 580 bin veli ve 7,5 milyon öğrenciye ulaştık. Program kapsamında 2020 yılında ‘Tip 1 Diyabetli Öğrencilerin Okullarda Bakımı ve Desteklenmesi Hakkında Yönerge’ yayınlandı.
Bunun yanı sıra, programın en önemli çıktılarından birinin de tip 1 diyabetli öğrencilerin yaşıtlarından daha sık tuvalete gitme, ara öğün alma gibi ihtiyaçları için kritik önem arz eden okullardaki Kantin Yönetmeliği (şeker oranı yüksek ürünlerin satılmasının yasaklanması) ve Sınav Yönetmeliği’nin diyabetli çocuklar lehine değiştirilmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz yıl program kapsamında önemli bir adım daha atarak, diyabet bilincini toplumda çok daha geniş kitlelere yaymak üzere tamamen Millî Eğitim Bakanlığı sistemine entegre olarak Okulda Diyabet Programı Eğitim Platformu’nun açılmasına koşulsuz katkı sağladık. Platform, diyabetli çocukların okulda güvenli şekilde zaman geçirmeleri ve başta öğretmenler olmak üzere tüm okul çalışanlarına eğitim vermeyi amaçlamakta. Özellikle okullarında tip 1 diyabetli öğrenci olan öğretmenlerin ve tüm okul personelinin eğitim modülünü tamamlaması gerekiyor. Platformu bir yılda yaklaşık 400 bin kişi ziyaret etti, yaklaşık 50 bin okul personeli ise eğitim modüllerini tamamlayarak sertifika almaya hak kazandı.
Son olarak, ÇEHAD (Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Derneği) ile ortaklaşa yürüttüğümüz Aşıya Güven inisiyatifi ile de özellikle Covid-19 pandemisi sonrası halk arasında artan aşı tereddütünü giderebilmek ve toplum sağlığını tehdit eden tüm bulaşıcı hastalıklara karşı ülkemizde aşılanma oranlarını artırabilmeyi hedefliyoruz. Bu kapsamda da aşılanma oranlarının daha düşük seyrettiği pilot illerde halkın sağlık okuryazarlığının ve aşı bilincinin geliştirilmesi için ailelere yönelik il seminerleri başlattık.
Sağlık endüstrisinde birçok alanda inovasyona şahit oluyoruz. Sanofi Türkiye, inovasyona nasıl destek veriyor?
Dijital dönüşüm sağlık alanında teşhis ve erken tanı, tedavi planlaması ve kişiselleştirilmiş bakım, ilaç keşfi ve geliştirme, hasta takibi ve evden bakım alanlarında sağlık sisteminin daha verimli hale getirilmesi açısından ciddi fırsatlar yaratıyor. Bu noktada biz de inovasyona katkı sağlayacak projeleri desteklemeye özen gösteriyoruz. Örneğin; PharmUp’la birlikte ülkemizde yeni gelişmekte olan inovasyon ekosistemine katkı sunmayı hedefliyoruz. 2019 yılında hayata geçirdiğimiz ve Endeavour ile birlikte yürüttüğümüz PharmUp Girişimcilik Programı ile sağlık sektörüne yönelik çözümler geliştirebilecek her alandan ve sektörden girişimciyi 4 yıldır başarıyla bir araya getiriyoruz.
2022 yılında ise PharmUp’ı çok paydaşlı bir platforma dönüştürerek girişimcilerin ürün geliştirmeden pazara sunmalarına kadar tüm yolculuklarında ihtiyaçlarına uygun çözümler üretmesini amaçladık. Bu Türkiye merkezli çok paydaşlı girişimcilik platformu kapsamında, Başakşehir Living Lab, Teknopark İstanbul ve Lokman Hekim Üniversitesi Sağlık ve İlaç Teknoloji Merkezi (LHUSTEK) ve TT Ventures ile çeşitli iş birliklerine imza attık.
Ayrıca PharmUp platformunun bu seneki tematik projesi Care4RARE programını başlattığımızı duyurmak isterim. Program kapsamında, nadir hastalıklar alanında çözüm sunan girişimcilere yönelik açılacak olan çağrıya başvuru yapan girişimciler ve çözümleri desteklemeyi hedefliyoruz.
2024 yılında Sanofi’nin yol haritasında yer alan en önemli maddeler neler?
Çalışma stratejilerimizi hastaların karşılanmamış ihtiyaçlarına çözüm geliştirmek üzere kurguluyoruz. Bu sene duyurduğumuz Hasta ve Hasta Topluluklarına Taahhüdümüz ise bunun bir kanıtı. Dört temel alanda inşa ettiğimiz taahhüdümüzle; hastaların önceliklerine ve ihtiyaçlarına uygun ilaçlar ve aşılar üreteceğimize, sivil toplum örgütleri ile iş birliği yaparak çalışmalarımızda hasta deneyimlerini ön planda tutacağımıza, ilaçlarımızı ve aşılarımızı hasta ve sağlık kuruluşlarının geri bildirimleriyle geliştireceğimize ve hasta merkezli sağlık sistemlerini hayata geçirmek için çalışmaya devam edeceğimize dair söz veriyoruz.
Bu sözümüze uygun olarak hasta derneklerinin kurumsallaşma yolculuğunda kapasite gelişimine destek olmak amacıyla ROTA eğitim programını başlattık. Amacımız, hasta derneklerinin ihtiyaçlarını dinlemek, anlamak, gerçek hasta beklentileri üzerinden kamu-özel sektör-hasta dernekleri birlikteliğiyle sağlık ekosistemine yapıcı yaklaşımlar sunmak için iş birlikleri geliştirmek. 2024 yılı için de bu yaklaşımımızı daha da ileriye taşıyacak çalışmalar ve iş birliklerine imza atmayı hedefliyoruz.