Top Employers Institute® tarafından dünyada 5 kez, Türkiye’de ise üst üste 6. kez ‘En İyi İşveren’ ödülüne lâyık görülen Takeda, Great Place To Work Enstitüsü’nden de ‘Çalışılabilecek En İyi İş Yeri’ sertifikasını aldı. Takeda Türkiye İK Direktörü Deniz Öztaş, Takeda’nın bu başarıyı elde etmelerini sağlayan insan kaynakları stratejisi hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Hacettepe Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği ve Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi eğitiminin ardından İstanbul Üniversitesi İnsan Kaynakları Yönetim Programı’nı tamamladım. Kariyer hayatımda 2005 yılından bu yana ilaç sektöründe çalışıyorum. 2020 yılından beri de Takeda İnsan Kaynakları Direktörü olarak görev alıyorum.
Türkiye’de 2009 yılından beri faaliyet gösteren Takeda; dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çalışanlarının potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri kapsayıcı ve ilham verici bir çalışma ortamı yaratmaya kendini adamış bir şirket. Şirketin temel insan kaynakları yaklaşımını ‘esneklik, kapsayıcılık ve çalışan refahına odaklanmak’ şeklinde özetlemek mümkün. Bu yaklaşım sayesinde gerek Türkiye olarak gerekse içinde bulunduğumuz coğrafi bölge içindeki çeşitli ülkelerde pek çok kez ‘En İyi İşveren’ ödülünü aldık.
Dünyada 5, Türkiye’de ise üst üste 6. kez Top Employers Ödülü’ne lâyık görüldünüz. Bunun sizin için anlamı ve önemi konusunda neler söylemek istersiniz?
‘İnsanlar için Daha Sağlıklı, Dünya için Daha Parlak Bir Gelecek’ misyonunu benimseyen, küresel, Ar-Ge odaklı bir şirket olarak odağımıza her zaman insanı koyuyoruz. Çalışanlarımızı başarımızın temel taşı olarak görüyoruz. Bu anlayışla insan kaynağımıza büyük yatırımlar yapıyor ve çalışanlarımıza ayrıcalıklı bir iş hayatı deneyimi sunmak için birçok çalışmayı hayata geçiriyoruz. Top Employers Institute® tarafından dünyada sadece 11 şirkete verilen ‘En İyi İşveren Sertifikası’na dünyada 5 kez, Türkiye’de 6 kez üst üste lâyık görülmemiz de yaptığımız çalışmaların gurur verici sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Ayrıca bu sene, 30 yıldan fazla süredir kurum kültürü konusunda uzmanlaşmış Great Place To Work Enstitüsü tarafından ‘Çalışılabilecek En İyi İş Yeri’ sertifikasını almış olmak da bizim için ayrı bir gurur. Great Place To Work Enstitüsü, 5 kıtada sektör ayrımı olmaksızın şirketlerin yaptığı başarılı çalışmaları çalışanlarının oylarıyla değerlendiren ve sertifika veren global bir oluşum.
Bu başarıyı size getiren kurum kültürünüz ve İK stratejinizi biraz anlatır mısınız? Takeda çalışanlarını şirketlerine bu kadar bağlı yapan başlıca özellikleriniz neler?
Takeda asırları aşan güçlü bir kurumsal felsefeye sahip. 240 yıldır değişmeyen değerleri ‘Bütünlük, Dürüstlük, Adalet ve Azim’ ile bundan sonra da bizlere aynı etkiyle rehberlik etmeye devam edecek. Bu değerler kapsamında her zaman “Önce insan” diyoruz ve bu yaklaşımımızı hem hastalarımız hem de çalışanlarımız için geçerli kılıyoruz. Bu yaklaşımımız ile hastaların hayatlarında anlamlı farklar yaratıyor, çalışanlarımıza benzersiz bir iş deneyimi sağlamak için var gücümüz ile çalışıyoruz. Çeşitli, dâhil edici ve adil bir çalışma ortamı yaratmak ve çalışanlarımızın her gün bu amacımızı deneyimleyebilmelerini sağlamak çok önemli. Bunun için çalışanlarımızın güçlü yönlerini ön planda tutup, gelişimlerini destekliyor, potansiyellerine odaklanarak doğru pozisyonda olmalarını sağlıyoruz. Çalışana değer veren, başarılı çalışanları ödüllendiren küresel bir şirket olarak, kariyerlerinin başında yüksek performans gösteren ekip arkadaşlarımızın terfi almalarına yönelik hızlı bir kariyer süreci planlanması sunuyoruz. Her zaman çalışanlarımızı dinliyor, etkin iletişimi sürekli canlı tutarak onları kararlara dâhil ediyor ve yol haritamızı birlikte belirliyoruz. Etkin iletişim ve çalışanın değerini görünür kılan geribildirim kültürünün de bizim önemli bir uygulama olduğunu söyleyebilirim.
2 yıldır pandemi ile mücadele ettiğimiz zorlu bir dönem geçiriyoruz. Bu süreç Takeda için nasıl geçti? İK departmanı olarak çalışanlarınızın motivasyonu için nasıl uygulamalarınız oldu?
Bütün dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi yaşam şekillerimizle birlikte çalışma şekillerimiz de değiştirdi. Bizim bu süreçte en çok önemsediğimiz ve önceliklendirdiğimiz konu çalışanlarımız ve ailelerinin güvenliği oldu. Pandemi sürecinde evlerimiz aynı zamanda çalışma ofisimiz haline geldi. Bu süreçte iş – yaşam dengesini kurabilmeleri için çalışanlarımıza her türlü desteği sağlayarak, iletişimimizi sürekli dinamik tuttuk.
COVID-19 öncesinde çalışanlarımızın istek ve önerilerini dinlediğimiz fiziki olarak bir araya geldiğimiz buluşmalar gerçekleştiriyorduk. Pandemi döneminde bu buluşmaları ‘Odak Grup Toplantıları’ adı altında dijitale taşıdık. Yönetici-çalışan bağını ‘Kaliteli Diyaloglar’ programı ile güçlendirdik. ‘Growth Mindset’ odağımız ile çalışanlarımızın gelişimlerini desteklemeye, kişisel farkındalıklarını artırmaya ve yaşam boyu gelişimin önemine yönelik faaliyetler gerçekleştirdik. Ayrıca motivasyonlarını güçlendirmek amacıyla ‘İyi Yaşam (well-being)’ uygulamalarımızı hayata geçirdik. Kısacası pandemi süresince, daha önceden kurduğumuz bağı güçlendirmeye devam ettik.
Global bir ilaç şirketi olmanın çalışanlarınıza getirdiği avantajlar neler?
Takeda’nın çok uluslu bir şirket olması, doğal olarak başarılı çalışanlarımıza yurt dışında çalışma imkânı da yaratıyor. Bu avantajın çalışanlarımız için en ayırt edici fark olduğunu düşünüyorum. Takeda Türkiye’den pek çok arkadaşımız bugün dünyanın farklı coğrafyalarında, şirketimizin farklı pozisyonlarında görev yapıyor. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Birleşik Arap Emirlikleri, İsviçre, Singapur ve Almanya gibi farklı ülkelerde önemli pozisyonlarda görev yapan Türk çalışanlarımız ile gurur duyuyoruz.
Kadın istihdamını desteklemek üzere hayata geçirdiğiniz özel uygulamalarınız var mı?
Takeda Türkiye olarak toplumsal cinsiyet eşitliği prensibimiz kapsamında kadın istihdamına çok önem veriyoruz. İnsan kaynakları politikalarımızı yönetirken ve çalışanlarımızı istihdam ederken kadınların gücünün farkındalığıyla hareket ediyoruz. Liderlik ekibimizin %50’